1. Besin Öğelerinin Büyük Sınıflandırması: Makro ve Mikro Besinler
Beslenme biliminde, "besin" ve "besin öğesi" kavramları arasında net bir ayrım bulunur. Besinler, yenebilen bitki ve hayvan dokularını ifade ederken , besin öğeleri bu besinlerin yapısında bulunan ve vücutta spesifik biyolojik işlevleri olan organik ve inorganik kimyasal bileşiklerdir. Vücudun sağlıklı bir şekilde çalışabilmesi için mutlak surette ihtiyaç duyduğu bu temel bileşenler altı ana grupta toplanır: Karbonhidratlar, proteinler, yağlar, vitaminler, mineraller ve su.
Bu altı temel grup, vücudun ihtiyaç duyduğu miktarlara göre en temel düzeyde iki ana kategoriye ayrılır: Makro besinler ve mikro besinler. Bu sınıflandırma, bir öğenin diğerinden daha önemli olduğu anlamına gelmez; yalnızca vücudun birinden gramlarla, diğerinden ise miligram veya mikrogramlarla ölçülen miktarlarda ihtiyaç duyduğunu belirtir.
Makro Besinler: Vücudun büyük miktarlarda ihtiyaç duyduğu ve genellikle enerji sağlayan besin öğeleridir. Bu grup karbonhidratları, proteinleri ve yağları içerir. Su, kalori sağlamamasına rağmen, vücudun günde litrelerce ihtiyaç duyması nedeniyle genellikle bir makro besin öğesi olarak kabul edilir.
Mikro Besinler: Vücudun çok daha küçük miktarlarda ihtiyaç duyduğu ancak hayati metabolik fonksiyonlar için elzem olan besin öğeleridir. Bu grup vitaminleri ve mineralleri kapsar. Mikro besinler kalori içermezler ancak enerji üretiminden hücre onarımına kadar sayısız biyokimyasal reaksiyonun düzenlenmesinde kritik roller üstlenirler.
Bu makro ve mikro ayrımı, aslında vücudun işleyişindeki fonksiyonel bir hiyerarşiyi ortaya koyar. Vücudu karmaşık bir yapı, örneğin bir bina olarak düşünecek olursak; makro besinler bu binanın temel yapı malzemelerini ve enerji sistemini oluşturur. Proteinler, binanın "tuğlaları, çimentosu ve taşıyıcı kolonları" gibidir; hücre ve dokuların yapısını oluştururlar. Karbonhidratlar ve yağlar ise binanın "enerji santrali" işlevini görür; tüm faaliyetler için gerekli yakıtı sağlarlar.
Mikro besinler ise bu yapının sorunsuz çalışmasını sağlayan karmaşık ve hassas altyapı sistemleridir. Mineraller, binanın "elektrik tesisatı" gibi sinirsel sinyallerin iletilmesini sağlarken, vitaminler de "tesisat boruları ve kontrol vanaları" gibi görev yaparak, enerji üretiminden hormon sentezine kadar binlerce enzimatik reaksiyonun doğru bir şekilde gerçekleşmesini temin eder. Dolayısıyla, bir bina sadece tuğla ve betondan ibaret olmadığı gibi, insan vücudu da sadece makro besinlerle var olamaz. Yapının sağlamlığı ve işlevselliği, bu iki sistemin uyumlu ve dengeli bir şekilde bir arada bulunmasına bağlıdır. Bu anlayış, "daha fazlası daha iyidir" şeklindeki yaygın yanılgıyı ortadan kaldırır ve beslenmede dengenin neden bu kadar kritik olduğunu gösterir.