A. İlk Dönemler ve Hayvansal Kaynaklı Peptitler
Peptitlerin kozmetik ve kişisel bakım ürünlerindeki varlığı yeni bir olgu değil; kökleri yaklaşık elli yıl öncesine, 1970'lere kadar uzanmaktadır. Bu ilk dönemlerde kullanılan peptitler, genellikle hayvansal proteinlerin (örneğin kuş tüylerinden elde edilen keratin) hidrolizi gibi kimyasal işlemlerle elde ediliyordu. Bu işlemler, çok spesifik olmadığından ortaya çıkan peptit karışımları, hem boyut hem de amino asit dizilimi açısından heterojen bir yapıya sahipti. Buna rağmen, bu hidrolize proteinler (INCI listelerinde "Hydrolyzed Collagen," "Hydrolyzed Keratin" gibi isimlerle karşımıza çıkar) düşük maliyetleri ve cilde nem çekme (higroskopik) yetenekleri sayesinde birçok formülasyonda kendilerine yer buldular.
Ancak, 1990'ların başında yaşanan "deli dana" krizi gibi olaylar, hayvansal kaynaklı içeriklere yönelik güvenlik endişelerini ve tüketici hassasiyetini artırdı. Bu durum, %100 sentetik olarak laboratuvarda üretilen peptitlerin geliştirilmesine zemin hazırladı.
B. Dr. Loren Pickart ve GHK-Cu'nun Keşfi
Kozmetikte peptit kullanımının fitilini ateşleyen önemli bir gelişme, 1970'lerin başında Dr. Loren Pickart'ın insan kan plazmasında GHK-Cu (glisil-L-histidil-L-lizin-bakır) adı verilen bir bakır peptit kompleksini izole etmesi oldu. Dr. Pickart, bu peptidin genç bireylerde yaşlılara kıyasla daha yüksek konsantrasyonlarda bulunduğunu ve hücre yenilenmesiyle ilişkili olabileceğini fark etti. 1980'lere gelindiğinde ise GHK-Cu'nun yara iyileşmesi süreçlerinde kritik bir rol oynadığı bilimsel olarak ortaya kondu. Bu keşif, peptitlerin cilt onarımı ve rejenerasyonu potansiyelini gözler önüne serdi.
C. Matrixyl'in Yükselişi: Kozmetikteki Dönüm Noktası
Kozmetik peptitler alanındaki asıl dönüm noktası ise 2000 yılında, Sederma adlı Fransız içerik üreticisinin Matrixyl (Palmitoyl Pentapeptide-3, daha sonra Palmitoyl Pentapeptide-4 olarak da bilinir) adını verdiği sentetik bir sinyal peptidini piyasaya sürmesiyle yaşandı. Matrixyl, vücutta kolajen yıkımı sırasında doğal olarak oluşan küçük bir peptit parçasını (KTTKS - lizin-treonin-treonin-lizin-serin) taklit etmek üzere tasarlanmıştı ve fibroblastları uyararak yeni kolajen üretimini tetiklediği gösterildi. Bu gelişme, peptitlerin sadece yara iyileşmesinde değil, aynı zamanda yaşlanma karşıtı cilt bakımında da devrim yaratabileceğinin ilk güçlü sinyaliydi. Olay, 2003 yılında Regenerist serisiyle Matrixyl'i geniş kitlelere ulaştıran ilk büyük markalardan biri oldu ve peptitlerin popülaritesinin artmasında önemli bir rol oynadı. 2006 yılına gelindiğinde, Olay'in bir televizyon reklamında pentapeptitleri "şu anki en gözde yaşlanma karşıtı içerikler" olarak lanse etmesi, bu moleküllerin bilinirliğini daha da pekiştirdi.
D. Lipo-Peptitlerin Gelişimi ve Fonksiyonel Çeşitlenme
2000'li yıllardan itibaren peptit araştırmaları hız kazandı. Özellikle, peptit zincirine bir yağ asidi (örneğin palmitik asit) eklenerek oluşturulan lipo-peptitlerin geliştirilmesi, bu moleküllerin cildin dış bariyerinden geçişini (transepidermal penetrasyon) önemli ölçüde artırdı. Bu sayede peptitler, cildin daha derin katmanlarına ulaşarak hedeflenen biyolojik etkileri daha etkin bir şekilde gösterebilir hale geldi.
Başlangıçta temel fonksiyonu kolajen üretimini artırmak olan peptitler, zamanla çok daha spesifik ve çeşitli görevler üstlenecek şekilde evrildi; mimik kaslarını gevşetmekten, pigmentasyonu düzenlemeye, cilt bariyerini güçlendirmekten antimikrobiyal etki göstermeye kadar geniş bir yelpazede uzmanlaştılar.